1. Mutluluğun püf noktası, çift ilişkisinde mi?
Mutluluğun tek bir kriteri olduğunu söyleyemeyiz. Tabi ki sevilmek, başarı, sağlık, huzur gibi insanları mutlu eden daha kapsamlı durumlar var; ancak mutluluğu bireysel olarak ele almak daha doğru olur; çünkü bir bireyi mutlu eden olgular kolaylıkla değişkenlik gösterebilir. Bir kişi kendisini romantik bir ilişki içinde mutlu hissederken, bir başkası kendisini kimseye bağlı olmadan özgürce istediğini yapabildiği için mutlu hissedebilir. Bu noktada aslında biraz da ilişkiden ne beklediğimiz ve ilişkiye olan bakış açımız devreye giriyor.
2. Bir insan tek başına, hayatında özel bir ilişkisi olmadan da mutlu olamaz mı?
Mutlu olmak için romantik ilişkiye ihtiyaç duymak sağlıklı bir durum değil. Ama maalesef toplum içindeki yapılanma insanları öyle bir noktaya getiriyor ki hayatında özel birinin yokluğu kişiye kendisini mutsuz ve en nihayetinde değersiz hissettirebiliyor. Oysa mutlu olmak için tek bir kişinin varlığına ihtiyacımız yok. Yapılan araştırmalar mutlu insanların kuvvetli sosyal bağları olduğunu ortaya koyuyor. Yani, tek bir kişiye bel bağlamadan aile ve arkadaş ortamları içinde bulunarak da mutlu bir yaşam sürmek mümkün.
3. Bu durumun temelinde toplumsal normlar ve dayatmalar yatıyor diyebilir miyiz?
Demin de bahsettiğim gibi mutluluğun ana maddelerinden biri “sosyal bağlanma” ve bunun için özel bir kişiye ihtiyacımız yok. Ancak, toplumun temel yapıtaşı aile olduğundan çevrenin de beklentisi bir noktada evlenmeniz ve çocuk sahibi olmanız yönünde oluyor. Düğünlerde bekar olanların kaçamadığı soru “Sen ne zaman evleneceksin?” ya da evliyseniz “Çocuk düşünmüyor musunuz?” oluyor. Siz bekar ya da çocuksuz halinizden mutluysanız bile kendinizi “Acaba hayatımda bir eş ya da çocuk olmadan anlamsız mı?” diye yeniden sorgulamaya başlıyorsunuz. Konumuzun başlığı bile içinde bir baskı barındırıyor aslında: Yalnız ama mutlu olmak mümkün mü? Buradaki ama bağlacı içinde bir çaresizlik barındırıyor. Sanki yalnız olunca mutlu olmak mümkün değilmiş gibi bir vurgu var. Oysa soru “Yalnız ve mutlu olmak mümkün mü?” olsaydı böyle bir endişe içermiyor olacaktı. Kullanılan dil ve söylemler hissedilen baskıyı fark ettirmeden kuvvetlendiriyor.
4. Tam tersinden baksak bu tabloya, bir ilişkisi olması gerektiğini düşünen kişi karşı taraftan aldığı olumsuz geri dönüşler, terk edilme ya da başka nedenlerle mutluluğu ararken daha büyük bir mutsuzluk girdabına düşemez mi? Bu halde ilişki durumunu hayatın akışına bırakmak gerekmez mi?
Yalnızlıktan kaçınmak, aidiyet duygusunu yaşamak ve sırf bir ilişki içinde olmak adına birini hayatına almak kişi için yıpratıcı bir süreci beraberinde getiriyor. Böyle ilişkilerin temelinde büyük endişe ve korkular yatıyor. Birey terk edilme endişesiyle kendi kişiliğini tam olarak ortaya koyamıyor ve yanlış anlaşılmaya başlıyor. Bu süreç karşı tarafı da sıkıyor ve ilişkinin iki tarafı da mutsuzlaşıyor. Oysa sağlıklı bir ilişki sürdürebilmek için güven ve sevgiye ihtiyaç var. Bu nedenle, kişi mutlu olmayı hedefliyorsa, bir ilişki içinde olmaya kendisini zorlamak veya bitmesi gereken bir ilişkiye tutunmaya çalışmak yerine olayları dediğiniz gibi akışına bırakmalıdır.
5. Günümüzde birçok insan yalnız yaşıyor. Ama bu durum başta kişinin ailesi, arkadaşlarının onu bir birliktelik yaşaması konusunda sıkıştırmasına, üzerinde baskı kurmasına yol açabiliyor. Bu durum ters tepebilir mi?
Bundan 15–20 sene öncesine kadar toplumumuzda, özellikle kadınların, yalnız yaşaması ile ilgili daha katı görüşler hakimdi. Toplumsal baskılar tabi ki tamamen ortadan kaybolmuş değil; ancak bu düşüncenin bilhassa büyük şehirlerde değişmeye başladığını görüyoruz. Bu noktada, bir ilişki yaşamanın, olumsuz ve kaçınılması gereken bir durum olmadığının da altını çizmeliyim. Doğru bir zeminde inşa edilmiş bir ilişki her iki taraf için de mutluluk verici ve tatmin edici oluyor; fakat bir baskıyı ortadan kaldırmak adına kurulan bir ilişki tarafları uzun süre mutlu etmiyor. Kişinin üzerinde sürekli olarak bir baskı hissetmesi ise bu durumu olumsuz olarak görmesine ve bir ilişki kurmaktan kaçınmasına sebep olabiliyor.
6. Yalnız olmasına rağmen kişinin kendini mutlu etmesi için önerileriniz var mı? Kendisini sevmek, benliği ile ilişkisini kuvvetlendirme, arkadaşlarına daha çok zaman ayırmak gibi…
Burada kullandığımız yalnızlık bir ilişki içinde olmamak anlamında ise kişinin kendisini mutsuz hissetmesi için hiçbir sebebi yok; çünkü mutsuzluğu asıl getirecek olan yalnızlık, sosyal bir izolasyon içeriyor. Kişi sevdiği ve güvendiği insanlarla birlikteyken kendisini iyi ve mutlu hissediyor. Bu durum da sosyal izolasyonu ortadan kaldırıyor. Yani, aile ve arkadaşlarınızla sevdiğiniz etkinlikleri yaparak (seyahat etme, konsere gitme, yemeğe çıkma, vb.) mutlu olmak için ihtiyacınız olan sosyalleşmeyi elde edebilirsiniz.
Kendini olduğu gibi kabullenme ve özgüven duyma ise her bireyin iç huzuru ve dengesi için kayıtsız şartsız sahip olması gereken özellikler. Bunlar olmadan kişi nereye giderse gitsin ve kiminle vakit geçirirse geçirsin mutlu ve huzurlu olmayı başaramaz.
7. Yalnız olmanın avantajları da olabilir mi?
Yalnız olmak kötü bir durum olsaydı sanırım “Bekarlık sultanlıktır.” diye bir atasözümüz olmazdı. Nasıl bir ilişki içinde olmak kötü bir durum değilse yalnız olmak da aynı şekilde. Yani, bir bireyi yalnız olması ya da olmaması üzerinden değerlendirmek çok doğru değil. Ancak, şunu söyleyebilirim ki kişi bir ilişki içinde değilse daha başına buyruk ve özgürce hareket edebiliyor. Yalnızsanız kimseye danışmadan ilk uçakla istediğiniz yere gidebiliyor, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınıza gidip kalabiliyor veya istediğiniz şekilde harcama yapabiliyorsunuz. Bir ilişki içinde olmak ortak kararlar almayı ve fedakarlığı beraberinde getiriyor. Bu durum da bir ilişki içindeyken zaman zaman çok istemediğimiz kararlar almamıza veya davranışlarda bulunmamıza sebebiyet veriyor.
8. Eklemek istedikleriniz var mı?
Bir ilişkimiz varken ilişkimizden, yokken de olmamasından yakınıyoruz. Genel olarak doyumsuz ve kararsız bir yapıya sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Bu sebeple, bir ilişki içinde olmaya uğraşmak ve mutluluğu böyle yakalamaya çalışmak yerine hayattan keyif almaya odaklanmamız gerekiyor. Arkadaşlarımızla yaptığımız bir tatilden, ailece yaptığımız bir pazar kahvaltısından, çay/kahve eşliğinde keyifle okuduğumuz bir kitaptan zevk almaya bakmalıyız. Sahip olmadıklarımız yerine olduklarımıza odaklanmamız mutlu olmamız için yeterli.